18 Kasım 2010 Perşembe

Hayatımızın Bir Parçası, Fakat, Biz Onları Bilmiyoruz: Hümik Asitler.

Topraktan çıkarılan ve özellikle genel adı “humus”, “hümikler”, “hümik asitler” veya “humatlar” olarak bilinen maddeler eski zamanlardan beri birçok alanda genişçe kullanılmaktadır (1). Araştırmalar hümik asitlerin toprak humusunun bir parçası olduğunu ve yaşayan organizmalarda önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Fakat hümik asitler topraklarda yeteri kadar bulunmamakta ve bitki beslemesinde bu maddeler bitkiye geçememektedir. Bunun neticesi olarak da hümik asitler insan ve hayvan beslemesine yeterli düzeyde bulunmamaktadır. Araştırmalara göre topraktaki humus miktarı %2’in altına düştüğü zaman, toprak bitkilerin ihtiyaç duyduğu yeterli hümik asitleri bitkiye geçirememektedir (2). Doğadaki en büyük karbon rezervlerinden birine sahip olan hümik asitler birçok değişik kaynaktan meydana gelebilmektedir. Örneğin toprak, su, kompost, bitki, mantar ve mikroorganizma gibi. Hümik asitlerin polimerleri birçok özelliklere sahiptir. hafif ağırlıklı organik maddeler gibi diğer biopolimerle reaksiyona girme kabiliyeti mevcuttur. İnorganiklerle, özellikle, metallerle şelat kompleksleri yapabilmektedir. Toprak özütleri, özellikle hümik asitler, birçok metali bağlamaktadırlar. Bu yönleri ile hümik asitler toprak ıslahında ağır metal kirliliğini bertaraf etmek için kullanılmaktadır (14).

Hümik Madde Modeli

Hümik asitler kararlı kümeler oluşturan doğal fenolik polimerlerdir. Bu kümeler öyle ki boyutları küçük bir proteinle boy ölçüşebilmektedir. Engebretson (69) çözünmüş hümik asitlerin ikincil yapıları bağlamında mikro-organizasyonunu karakterize eden özellikleri tanımlamıştır. Bu büyük moleküller kendi aralarında çözelti içinde üç boyutlu pozisyonda düzenlenmiştir. Hümik asit molekülleri dendritik (ağaca benzer şekil veya branşlaşma formunda bir mineralin diğer mineral içinde kristalleşmesi) olarak düşünülmektedir. Şeklen bir merkezi zıvanadan dağılan tekerlek parmaklarına benzeyen ilkel-polimer üç boyutlu yapılardır. Yapısında önemli oranda karboksil ve hidroksil ana grupları barındırmaktadırlar (70). Membranların fiziko-kimyasal özellikleri üzerine temellendirilmiş hümik asit modelleri geliştirilmiştir (68). Hümik asitlerin demet gibi bir araya toplanması ile oluşan kütlenin ortalama çapı 700–1700 Å’dur (71). Dünyada biojeokimyanın önemli parçaları olan hümik asitlerin özelliklerinden bazıları bileşik yapma-çözünme potansiyeli, indirgeme-oksitleme ve karboksil ile hidroksil grupları gibi fonksiyonel gruplara sahip olmasıdır. Hümik asitler, klasik kullanımları olan organik gübre ve yakıtın yanı sıra tıbbi preperatlarda yardımcı madde olarak kullanılabilmektedir (12). Hümik asitler petrol ürünleri ile kirlenen yer altı su kaynaklarından aromatik hidrokarbonların bertarafını sağlamakta da kullanılmaktadır (15). Doğal ve sentetik toprak özütleri, özellikle toprak tesviyesi ve toprak ıslahı maddeleri olarak tarım ve ilgili endüstrilerde yaygın bir biçimde halen kullanılmaktadır. Buna ilaveten, doğal ve sentetik toprak özütleri bahçe, peyzaj ve içme suyu çalışmalarında katkı maddesi olarak işlenmektedir. Faust’a göre hümik asitler mahsül veriminini de içeren bitki büyümeyi %10–30 oranında artışla etkilemektedir (13). 

Hümik asitler tarımda, hayvan beslemede ‘büyümeyi uyarmak’ için sıvı ve katı formlarda  kolay bulunabilir hammaddelerdir. Hümik asitler veteriner ilaç tedavisinde kullanılmıştır (44). Tavuklarda sodyum humatın farmakokinetik [ilaçların absorpsiyon (emilim), dağılım, metabolizma (biyotransformasyon) ve eliminasyonunu kantitatif olarak ve özellikle zaman boyutları içinde incelenmesi] özelliği üzerine geniş bir biçimde çalışılmıştır (45).

Humat bileşikleri tavukçulukta besi yemi katkısı olarak kullanılmaktadır. Humatlar yeme katıldığı zaman tavuk ağırlık veriminde ortalama %5–7 artış ve ölümlerden de ortalama %3-5 oranında azalma sağlamıştır (16). Toprak özütleri antibiyotik üretimi için etkili ana katkı maddeleridir. Mikrobiyal büyümenin uyarılması derecesi; türlere, kültür ortamına ve çevreye büyük oranda bağımlıdır (17) . Hümik asitler birçok hastalığın tedavisinde çok eskiye dayanan bir deva bulma şekli olarak kullanılmaktadır. Ghabbour ve arkadaşları “pilayella littoralis” isimli bir canlı bitkiden hümik asit elde etmişlerdir (20). Ayrıca, insan ve hayvanların midesinde hümik asit olduğunu tespit etmişlerdir (21). Rıdvan ve arkadaşları hümik asitlerin kanla beraber sirküle olduğunu ve karaciğerde metabolize olduğunu göstermişlerdir. Hümik asitler ağız yolu ile hayvanlara verildiği zaman vücuda giren ağır metallerin zararlarının azaldığını ve tarım ilaçlarının olumsuz etkilerini bertaraf ettiklerini tespit etmişlerdir (22). Golbs ve arkadaşları hümik asitlerin risk içermeksizin, gebeler dahil, hayvanlarda hastalıklara karşı koruyucu ve “şifalı” bir etkiye sahip olduklarını bulmuşlardır (23).

Hümik asitler toprakta, bitkide, hayvanlarda  ve insanlarda var olan güvenli maddelerdir. Besin zincirinin doğal bir parçasıdır. Hümik asitler yaşayan organizmaların metabolizmalarında, mineral transferinde ve besinlerin ölü dokularının kompostlanmasında rol oynarlar. Birçok teknik makale hümik asitlerin güvenli maddeler olduklarını tescil etmişlerdir. Moskova Drepropetrovish Tarım Enstitüsü’deki bilim adamları; doku hastalıkları ve doku kimyası metotları ile kan, kalp-damar sistemi, iç organlar ve hayâtiyet taşıyan önemli organlara karşı hümik asitlerin zararsız olduklarını tespit etmişlerdir. Hümik asitler alerjik reaksiyonlara,  diğer ilaçlara bağlı anafilaksiye sebebiyet vermez.. Hümik asitler sterildir. Embriyo-toksik (ceninin büyümesini veya gelişimini ters yönde etkileyen maddeler, aflatoksin gibi.) özellik göstermezler (2). Doğal olarak oluşan hümik asitlerin toksik özelliği yok denecek kadar azdır. Farelerde LD50 değeri 11500 mg/kg ca (canlı ağırlık)’dır. Fakat farelerde peranteral yolla (deriden veya mukoza zarından) ve tavşanlarda 163.5–205.8 mg/kg ca olarak karın zarından (peritondan) verildiği zaman zehirlidirler. Farelerde 30 günlük zehirlilik çalışmalarında 100 mg/kg ca/gün konsantre hümik asitin ve onun sodyum tuzlarının oral doz seviyeleri hayvanın hareketlerinde olumsuz bir tavra ve klinik rahatsızlıklara sebebiyet vermemiştir. Aynı sonuçlar köpeklere de 300 mg/kg olarak 90 gün boyunca uygulanarak elde edilmiştir. Konsantre hümik asitlerin 90 gün boyunca 1000 mg/kg ca/gün olarak yemle verilmesi ile fare ve tavşanların gastrointestinal bölgesindeki pH değerleri üzerine olumsuz etkisi olmamıştır. Konsantre hümik asitin (50-150 mg/ml) ve sodyum humatın (500-15000 mg/ml) dozlarda kullanılması çift insan fibroblastındaki (kollojen-i.e.,deri dokusu tarafından üretilen protein- sağlayan başlangıç hücreleri) veya bebek hamster ve tavşanların böbrek hücrelerindeki ani sapmaların (aberration) artmasına sebebiyet vermemiştir. Her iki formül de %0.1-%0.5 oranlarında metabolik aktivasyonun hem varlığında hem de yokluğunda Salmonella typhimurium TA98 ve TA100’daki mutajenik harekete neden olmamıştır. Buradan şu sonuca varabiliriz: Hümik asitler mutajenik (değişime sebebiyet verme kabiliyeti) değildirler (3). Hümik asitlerin 15 dakika ve 120 0C’da ısıl işleme tabi tutulması mutajenler üzerindeki engelleyici etkilerini değiştirmediklerini rapor etmişlerdir (33).

Kansere sebebiyet verip vermediği üzerine herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Böyle bir veri ihtiyaç duyulmamasının sebebi ise kullanılan bileşiklerin uzun dönem uygulamalarında kanserojen potansiyel göstermemeleri ve yine kullanılan test yöntemlerinde mutajenik harekete neden olmamasıdır. Kalıntı çalışmalarında domuzlara ağızdan 30 gün boyunca 500 ve 2000 mg/kg ca/gün humocarb ve konsantre hümik asit (16:1 oranında) verilmiştir. Aynı karışım koyunlara 1000 ila 2000 mg/kg ca/gün olarak verilmiştir. Çalışmalar neticesinde fotometrik metotla (algılama limiti: 10–50 mg/ml) herhangi bir hümik asite kan plazmasında, karaciğerde, kaslarda ve böbrekte rastlanmamıştır. Fakat analitik metotların yetersizliği nedeni ile sonuçlar sınırlı bir anlam taşımaktadır (3). Laub Biochem tarafından yapılan bir başka toksisite çalışmasında toplam güvenlik seviyesi 50 mg/kg ca seviyesine kadar çıkmıştır (4). Tavukların besi rasyonlarına verilen humatlar belirlenemeyen ölümleri %3 ila % 5 oranında azaltmıştır (5). İneklerin yemine verilen humatların süt kimyasında herhangi bir değişikliğe neden olmadığı gözlenmiştir (6).

Hümik asitlerin 20–2000 ppm aralığındaki konsantrasyonlarının oldukça etkili olduğu gözlenmiş ve bu miktarın hiçbir şekilde sitotoksik olmadığı anlaşılmıştır. Hümik asitler geniş bir alanda antiviral hareket göstermektedirler. Hümik asitler zehirli olmayan maddelerdir.

Doğal olarak oluşan hümik asitlerin zehirliliği oldukça azdır (46). İltihaplanmaya veya enfeksiyonlara sebebiyet veren durumları bertaraf eden maddelerin (anti-inflammatory) özelliğini gösteren hümik asitler uzun bir süre “koca karı” ilacı olarak birçok sağlık probleminin tedavisinde kullanılmıştır (18). Laub Biochemicals “hümik asitlerin geliştirilmiş ilk, doğru, ve en geniş alanda antiviral maddeler olduğunu” iddia etmektedir. Koksaki A9 (el-ayak-ağız hastalığı), HSV-1 (dudak uçukluğu), HSV-2 (Cinsel temasla bulaşır ve birincil olarak genital lezyonlara yol açar (8)], HIV [Kazanılmış bağışıklık yetmezliği sendromu : enfeksiyonu sonucunda bağışıklık sisteminin işlevinin bozulması ve sürekli fırsatçı enfeksiyonların oluşması ile ilerleyerek, düşkünlük oluşturan bir hastalık (8)] gibi enfeksiyonlarda çalışmalar yapmışlardır (7). İlaçların yanı sıra, hümik asitler kan ürünlerinin virüslerden uzaklaştırılmasında kullanılabilmektedir.

Hümik asitler anti-mikrobiyal özellikler göstermektedirler. Doğal hümik asitler sentetikleri kadar C. albicans, Ent. cloacae, Prot. vulgaris, Ps. aeruginosa, S. typhimurium, St. aureus, St. epidermidis, Str. Pyogenes gibi türlere karşı önleyici bir durum sergilemişlerdir (25). Aynı zamanda hümik asitler anti-viral özellikler de göstermektedirler. Özellikle retroviruslere karşı oldukça etkilidir (27). Ayrıca koksaki virus A9 (26), HSV-tip 1 (28), HSV-tip 2 (29),  HIV (30), grip virüsü tip A (31) ve grip virüsü tip B (32) türü virütik patojenler hümik asitlerin oldukça etkilediği türlerdir. Hümik asitlerin enzimatik sentezi ile enzimatik olmayan sentezi arasındaki kıyaslama şu neticeyi göstermiştir; enzimatik sentezli hümik asitler enzimatik olmayanlardan on kat daha etkili biçimde HSV Tip 1 ve Tip 2’yi tedavi etmiştir (34). Hümik asitler ayrıca hücre bağışıklığını uyarmaktadırlar. İnsan papilloma virüsü-HPV’yi önlediği tespit edilmiştir. [Papovaviridae ailesinden deri ve mukoza epitel hücrelerine ilgisi olan DNA virüsü. Onkojenik-kanser yapıcı- potansiyeli vardır. Deride ve genital bölgede siğil (Wart), gırtlakta iyi huylu tümör (papiloma) ve rahim kanseri (servikal) oluşturur(8)]. Hümik asitler rahim ağzı iltihabına (cervicitis)  şifa olmuştur (19). Hümik asitler tarafından “heparin-kan inceltici bir ilaç” türü bir hareket gösterilmektedir. Ayrıca hümik asitler “östrojen”e benzer hareket sergilemektedirler. Bu durum, onların rahim kanseri kontrolünde fonksiyonlarının etkili olduklarını hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda göstermişlerdir (24).

Hümik asitler dahil anti-viral maddelerin sitotoksik etkileri biyolojik (hücre morfolojisinin değişiklikleri ve yaşayabilirliliği) ve biyokimyasal test metotları ile değerlendirilmiştir. Doğal olarak oluşan hümik asitlerin insan dış yüzeyine ait kan lökositleri (akyuvar) için hücre zehirlemesi 1–9 mg/ml dozda gerçekleşmemiştir (48). Buna ilaveten MT–2 hücreleri [metallotiyonein (mt-2) = sisteinden zengin, düşük molekül ağırlıklı, metal bağlayıcı protein] için hidrokuinondan hazırlanmış sentetik bir hümik asit yaklaşık 600 mg/ml dozda uygulanmıştır (49). Doğal olarak oluşan toprak maddelerinden damıtılan hümik asitlerden elde edilen ilaçların hem karserojene (50) hem de mutasyona (51) neden olmadıkları tespit edilmiştir. Hümik asitlerin doğum öncesi (52), embriyotoksik (embriyonun gelişimini olumsuz olarak etkileyen madde) ve teratojenik (anne karnındaki bebeğin büyümesini aksatan ve onda çeşitli şekil bozukluklarına yol açan madde ya da ilaç) etkileri (53) günlük 5–50 mg/kg ca doz seviyelerinde gözlenmiş ve olumsuz bir neticeye rastlanmamıştır.

Hümik asitlerin anti-viral mekanizması virüslerin hücreye hücumunu ve transkripsiyon (DNA'dan m-RNA'ya yazılım) ile transkripsiyon öncesi hazırlıkların bloklanmasını önlemekle gerçekleşmektedir. Hümik asitler virütik zarfların üzerine açıktan yapışmaktadırlar; örneğin, HIV gp120 gibi. [Hıv bir membran zarfa sahiptir ki özel yapışık proteinli birçok kopyası ile kaplanmıştır. Buna gp120 denilmektedir. “gp” glikoprotein anlamına gelmektedir. Bu proteine şekerler yapışmaktadır. “120” ise bu proteinin moleküler büyüklüğüne işaret etmektedir: 120 kilo dalton . Bir yapışkan protein olarak HIV hedef hücreleri bağlamak için gp120’yi kullanmakta ve bu hücreler ile viral zarları buharlaştırmaya başlamaktadır. Lentivirüslerin (HIV-1, HIV-2 gibi) tamamında gp 120 bağlama ve buharlaştırmanın her ikisi için de bir hücresel reseptör kullanmaktadır (9)].  Ayrıca, hümik asitler hücresel reseptörlere (alıcılara) virüslerin ileri boyutta yapışmasına mani olmaktadırlar. Humat bileşikleri, HIV–1 enfeksiyonun meydana gelişimini güçlü bir şekilde engelleyen, ihmal edilebilir zehirliliğe sahip, bağışıklık hücresi koruyucu etkileri olan, topraktan ayrıştırılan ve hümik asitlerden doğal olarak oluşan maddelerdir. Sentetik humatlar doğal benzerleri kadar suda çözülebilir amorf  (şekilsiz) katılardır. Yaşayan organizmaların dışındaki suni çevrede (in vitro) sentetik humatlar ve doğal bir benzeri 25 µg/ml konsantrasyonda hücre zehirlemesi yapmadan HIV-1’i tamamen engellemiştir. Aynı çalışmada karşılaştırma bakımından AZT (AIDS tedavisi için önerilen antiviral bir ilaç) HIV-1’i 60 µg/ml konsantrasyonda dikkate değer hücre zehirlenmesi ile önlemiştir. Sentetik humatlar ve doğal benzeri olan hümik asitler, enfeksiyona uğramış T hücreleri [vücudu normal olarak tehlikelerden koruyan hücrelerin bir familyasını, lenfositlerin bir alt kümesini oluşturur ve bağışıklık yanıtında önemli bir yere sahiptir. 'T' kısaltması timüsden gelmektedir ki timüs bu hücrelerin son olgunlaşma evrelerinin geçtiği organdır (11)] limfoma’da [DNA’nın zarar görmesi veya değişmesi sebebi ile hücrenin tavrını belirleyen limfosite-bir bağışıklık hücresi- gelen hastalık (10)] ve monosit (en büyük ve en az sayıda bulunan akyuvarlar) hücre hatlarında HIV-1’i etkili bir şekilde engellediği tesbit edilmiştir (7).

Kalsiyum hidroksiapatit (hareket edebilen ve çoğalabilen kemik hücreleri üzerinde yapı iskeleti kuran malzemeler) oldukça önemli osteokondüktif bir maddedir. Bu madde ana dokuyu yeni kemik dokularının oluşumunun depolanması için “kılavuz” olarak desteklemektedir. Fakat, kalsiyum hidroksiapatit oldukça yavaş emilmektedir. Sentetik hümik asitle aşılanmış kalsiyum hidroksiapatit dikkate değer biçimde emilme işlemini uyarmaktadır. ‘X-ray diffraction’ analizi ile belirlendiği üzere hümik asitlerin kollajen lifleri ile hidrojen bağı kadar kovalent bağ ve çapraz bağ teşekkülü sağladığı görülmüştür. Ayrıca tendon (kasların kemiklere yapışmasını sağlayan yapılar) mukavemetinin %75 oranında arttığı tespit edilmiştir (35).

Doğal ve sentetik hümik asitler 14 günlük test süresince 100–300 mg/gün doz seviyesinde insanlardaki gronülositlerin (sitoplazmada granüllere sahip olan beyaz kan hücrelerinin herhangi bir grubu) fagositik (organik yahut inorganik maddeleri alıp sindirebilen beyaz kan hücresi) ve bakteriyolojik hareketlerini uyardığı tespit edilmiştir. Burada 600 mg/gün doz seviyesinde gronülositlerin bakteriyolojik ve fagositik özelliklerinin geçici ve önemsiz olarak arttığı da bulunmuştur (36).


Hemostaz, tıpta kan kaybının önlenmesi ve kanamanın durdurulması, üzerine doğal ve sentetik hümik asitlerin etkileri çalışılmıştır. Hümik asitlerin 100–300 mg/kg ca doz seviyesinde kanama zamanı, pıhtılaşma zamanı, thrombin (fibrinojeni fibrine çevirerek kanın pıhtılaşmasını kolaylaştıran kandaki plasma proteini) zamanı, prothrombin (kan pıhtılaşma etmenlerinden biri. Sentezlenmesi için K vitamini gereklidir.) zamanı, kaolin-kefalin (fosfolipidlerin bir grubu) zamanı, euglobulin erime zamanı (fibrinolitik sistemin hareketinin ölçülmesi), fibrinojen (kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan protein)  konsantrasyonu,  platelet (pıhtılaşmaya yardımcı olan kan elemanı, trombosit) sayımı veya ADP (adonisin difosfat)- trombosit kümeleşmesi üzerine etkileri tespit edilmiştir (37).

Farelerde karaciğerin 2/3’nün hepatektomi (karaciğerin kısmen yada tümüyle cerrahi olarak çıkarılması ) ile alınmasından sonra karaciğer dokusunun yenilenme görevini test etmek maksadı ile doğal hümik asitlerin etkisi üzerine bir çalışma yapılmıştır. İlk olarak, hümik asitlerin 20 mg/kg ca/gün dozdaki kısa dönem uygulaması ornithine (büyüme hormonu) dekarboksilaz hareketini engellemiştir. Ayrıca,  karaciğerin genel onarma kabiliyetinde azalma, DNA, RNA ve spermidin (putrescin’den elde edilen bir poliamin) eldesinde düşüşe sebebiyet vermemiştir. Bunun aksine, uzun dönem çalışmada hümik asitler ornithine dekarboksilazı uyarmış, karaciğerin toplam ağırlığında artış sağlanmış, RNA ve DNA seviyeleri kadar spermidin ve histamin miktarında da artış sağlanmıştır. Bu tespit edilen etkiler hümik asitlerin poliamin biosentezini engellemesi nedeni ile olmaktadır (38).

Turbadan elde edilen hümik asitlerin 40–360 mg/ml konsantrasyonda verildiği zaman fare karaciğer mitokondrisinde (hücrenin enerjisini sağlayan ATP oluşumu) solunumu uyardığı tespit edilmiştir. Hümik asitler yaşayan organizmaların dışındaki suni çevrede (in vitro) mitokondride oksidatif fosforilasyonun (organik moleküllerin yıkımıyla oluşan ürünlerin yüksek enerjili elektronları elektron taşıma sistemi aracılığıyla kademe kademe oksijene iletirken elektronların enerjisinden ATP sentezi olayı)  verimini 40–400 mg/ml konsantrasyonda arttırmıştır (39).

Sodyum humatın ‘Co-radyasyon’un ölümcül dozlarına maruz bırakılmış melez farelerin ‘en yüksek ortalama ömrünü’ uzattığı bulunmuştur (40).

Hümik asitlerin sitokin (haberci maddeler olarak işlev gören ve hücreler arası iletişimden sorumlu olan doku hormonları-oluşum yerlerinin yakın çevresinde etkili olurlar-) üretimini uyardığı tespit edilmiştir. Ayrıca sitokine ilaveten interferonları (biyolojik olarak vücudun enfeksionlara ve hastalıklara doğal savunmasını geliştiren maddeler) ve tümör nekroz faktörüne (yara iyileştirme faktörü, TNF) uyardıkları tespit edilmiştir (41).

Histopatolojik (zarara uğramış dokudaki mikroskopik anatomik değişikliklerin incelenmesi) çalışmalar göstermiştir ki doğal olarak meydana gelen hümik asitler timus bezini (tiroid bezinin altında göğüs boşluğunda ve soluk borusunun önünde bulunur. Doğumdan öncesi ile hemen sonrası lenfosit meydana getirerek vücudu enfeksiyonlardan korur) uyararak morfolojik (yapısal) değişikliğe sebebiyet verebilmektedirler (42).

Doğal hümik asitler, koruyucu olması bakımından, farelere verildiğinde etanolün mide mukozasına (organların iç yüzlerini kaplayan ve salgı üreten doku tabakası) yapmış olduğu zararı büyük ölçüde bertaraf etmişlerdir. Ayrıca hümik asitler deneysel olarak mide ve on iki bağırsak ülserine maruz bırakılmış işlemin tedavisinde hızlı ivme sağlamıştır (43).

Lipozom-kapsüllü (maddeleri tutup, cilt tarafından emildikten sonra cilde geçirebilme özelliği olan taşıyıcı sistem) veya serbest sodyum humatlar tavuklara intra-kardia’dan (midenin yemek borusu ile birleştiği ağzı), ağızdan veya deri altından verilmiş ve bir çeşit farmakokinetik değerler tespit edilmiştir. Lipozom-kapsüllü sodyum humatın kan temizliği, serbest sodyum humattan veriliş tarzına bakılmaksızın daha yüksek olmuştur. Fakat ekstravasküler (damar dışına) verildikten sonraki ‘yarı ömrün bertarafı’  intra-kardia’ya verilme sonrasından daha uzun olmuştur. En yüksek ilaç konsantrasyon değerleri sodyum humatın kan sirkülasyonu içine enjekte edilmesi ile nüfuz edilişinin çok yavaş olduğunu göstermiştir. Sodyum humatın biyolojik olarak elverişliliği veriliş metoduna ve doz miktarına bağlıdır. Serbest sodyum humatın intra-kardia’dan veriliş şeklinin yanı sıra deri altından verilmesinin biyo-elverişliliği oldukça yüksek olmuştur. Sentetik hümik asitler %1 su/yağ emülsiyonu ile hızlıca dermisten (cilde elastikliğini veren lifli ve iyice damarlaşmış bir doku) içeri girdikleri ve daha sonra da dikenli tabaka içinde bir hazne oluşturdukları tespit edilmiştir (47).

Hümik asitler organik ve inorganik polimerik bileşikler içeren kompleks karışımlardır. Bu karışımların içerikleri toprağın türüne ve özütleme (extraction) metotlarının tipine göre değişiklikler arzetmektedir (54), (55). Hümik asitlerin kimyasal özelliklerini tespitte kullanılan teknikler şu şekilde sıralanabilir: kapillari elektroforez (56), ultrasantrifugasyon (57), elektro paramagnetik rezenans ve infrared spektroskopi (58), değişik solvent ve diğer ayrıştırma metotları (57), gaz kromotografi (59), gaz kromotografi-kütle spektrometri [GC-MS) (60), jel-geçirgenlik kromatografi (61), HPLC (Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografi) (62) ile (63), kütle spektrometri (64) ile (65), NMR [Nükleer Mağnetik Rezonans] (66) ve poliakrilamid jel elektroforez (67).

Hümik asitlerin kimyasal olarak çok iyi tarif edilememiş olmalarından dolayı, doğal olarak oluşanlarına benzer fizikokimyasal özellikler içeren sentetik hümik asitlerin hazırlanışı oldukça zordur. Fakat bu alanda birçok dikkate değer gelişmeler olmaktadır. Üç genel strateji geliştirilmiştir. Bütün stratejiler başlangıç olarak hidroksibenzoik asite bağlıdırlar. Daha sonra daha büyük molekül elde edebilmek için kendi aralarında başlangıç molekülünü polimerize etmektedirler. Bu metotlar mikrobiyal, kimyasal ve enzimatik olarak meydana gelme şeklinde değişiklikler arz etmektedir (72). Robert-Gero ve arkadaşları (73) hümik asitlerin mikrobiyal orijinlerini tanımlamışlardır. Klocking (74) hümik asitlerin kimyasal sentezini gerçekleştirmede öncülük etmişlerdir. Hümik asitlerin kimyasal sentezinde dikkate değer başka çalışmalar aurintrikarboksilik asit, türevleri veya ilgili bileşikler üzerinden Clercq ve arkadaşları tarafından çalışılmıştır (75). Hampton, hümik asitlerin enzimatik katalitik sentezini 1960’lı yılların başlarında hazırlamıştır (76). Ayrıca, Hampton, enzimatik olarak okside olmuş fenollerin fitopatojenik (bitkilerden kaynaklanan) virüsleri pasifize ettiğini bulmuştur (77). o-difenol oksidaz, hümik asit benzeri maddelerin enzimatik sentezi için kullanılmıştır (74).

REFERANSLAR
(1) F. J. Stevenson, Humus Chemistry. Genesis Composition Reactions; New York: Wiley, 1964; and, more recently, by A. Piccolo, Humic Substances in Terrestrial Ecosystems; New York: Elsevier, 1994.
(2) Effects of Humic Acid on Animals and Humans,Envıromate TM,8571 Boat Club Road,Fort Worth, Texas 76179, January 2, 2002.
(3) The European Agency for the Evaluation of Medicinal Products, Veterinary Medicines Evaluation Unit London, 22 September 1998 Doc. Ref : EMEA-V-PHJ-wip-33711-1998
(4) Laub, R. Acute systemic toxicity studies of natural product and synthetic humates. Laub BioChem Corp, August 1998. www.laubbiochem.com.
(5) Hampi, J.; Herzig, I.; Vicek, J., Pharmacokinetics of sodium humate in chickens. Vet Med, 1994; Vol 39; Issue 6; Pages 305-313.
(6) Mosley, R., Field trials of dairy cattle. Non-published research. Enviromate, Inc. August 1996.
(7) Laub, R., Laub developing humate with anti-HIV, HSV, HPV and other antiviral activity. Biotechnology Information Institute, February 2000. Antiviral Drug and Vaccine Development Information, Vol. 12, No. 2. ISBN 0897-9871.
(12). Klöking, R., Medical Aspects and Applications of Humic Acids, Biopolymers for Medical and Pharmaceutical Apllications, Wiley-VCH, p:4, 2005.
(13) R. H. Faust, in a paper presented at the Conference of the International Federation of Organic Agriculture Movements; Copenhagen, Denmark: October, 1996; P2, 20.
(14) M. A. Rashid, Soil Sci. 1971, 111, 298-306.
(15) H. Xu, S. Lesage, L. Durham, and K. Novakowski, in Proceedings of the Fourth Annual Symposium on Groundwater and Soil Remediation; Calgary Alberta: Sep. 21-23, 1994; 635-646
(16) L. M. Stepchenko, L. V. Zhorina, and L. V. Kravtsova, Biol. Nauki 1991, 10, 90-95.
(17) T. A. Huck, N. Porter, and M. E. Bushell, J. Gen. Microbiol. 1991, 137(10), 2321-2329
(18) F. K. Achard, Crells Chem. Ann. 1786, 11, 391-403
(19) J. Woyton, M. Gabrys, T. Bielanow, M. Zimmer, J. Sokalski, R. Geneja, and M. Zborowski, Arch. Immunol. Ther. Exp. (Warsz) 1993, 41(1), 99-103.
(20) E.A. Gabbour, A.H. Khairy, (et.al.), J.Appl. Phycol., 6(1994) 459.
(21) A.H. Khairy, Acta Medica Empirica, 11(1981)898.
(22) F. Ridwan, (et.al.), Naturwiss., 65(1978)539.
(23) S. Golbs, (et.al.), Arch. Exp. Veternaermed., 36 (1982)179.
(24) R. Klocking, B. Helbig, (et.al.),Physiother., 33(1983)95-101.
(25) R. Ansorg and W. Rochus, Arzneimittelforschung 1978, 28(12), 2195-2198
(26) R. Klocking and M. Sprossig, Experientia 1972, 28(5), 607-608
(27) G. Sydow, V. Wunderlich, R. Klocking, and B. Helbig, Pharmazie 1986, 41(12), 865-868
(28) R. Klocking, K. D. Thiel, P. Wutzler, B. Helbig, and P. Drabke, Pharmazie 1978, 33(8), 539
(29) K. D. Thiel, R. Klocking, H. Schweizer, and M. Sprossig, Zentralbl. Bakteriol [Orig. A] 1977, 239(3), 304-321
(30) M. Cushman, P. Wang, S. H. Chang, C. Wild, E. De Clercq, D. Schols, M. E. Goldman, and J. A. Bowen, J. Med. Chem. 1991, 34(1), 329-337.
(31) R. Mentel, B. Helbig, R. Klocking, L. Dohner, and M. Sprossig, Biomed. Biochim. Acta 1983, 42(10), 1353-1356
(32) J. Hils, A. May, M. Sperber, R. Klocking, B. Helbig, and M. Sprossig, Biomed. Biochim. Acta 1986, 45(9), 1173-1179
(33) T. Sato, Y. Ose, and H. Nagase, Mutat. Res. 1986, 162(2), 173-178
(34) K. D. Thiel, P. Wutzler, B. Helbig, R. Klocking, M. Sprossig, and H. Schweizer, Pharmazie 1984, 39(11), 781-782.
(35) U. N. Riede, I. Jonas, B. Kirn, U. H. Usener, W. Kreutz, and W. Schlickewey, Arch. Orthop. Trauma Surg. 1992, 111(5), 259-264.
(36) U. N. Riede, G. Zeck-Kapp, N. Freudenberg, H. U. Keller, and B. Seubert, Virchows Arch. B Cell Pathol. Incl. Mol. Pathol. 1991, 60(1), 27-34
(37) H. P. Klocking, Arch. Toxicol. Suppl. 1991, 14, 166-169
(38) C. Maslinksi, W. A. Fogel, and W. Andrzejewski, Acta Pol. Pharm. 1993, 50(4-5), 413-416.
(39) S. A. Visser, Sci. Total Environ. 1987, 62(4), 347-354.
(40) G. G. Pukhova, N. A. Druzhina, L. M. Stepchenko, and E. E. Chebotarev, Radiobiologiia 1987, 27(5), 650-653.
(41) A. D. Inglot, J. Zielinksa-Jenczylik, and E. Piasecki, Arch. Immunol. Ther. Exp. (Warsz) 1993, 41(1), 73-80
(42) J. A. Madej, J. Kuryszko, and T. Garbulinski, Acta Pol. Pharm. 1993, 50(4-5), 397-404.
(43) T. Brzozowski, A. Dembinski, and S. Konturek, Acta Pol. Pharm. 1994, 51(1), 103-107.

(44) M. Kuhnert, V. Fuchs, H. Knauf, and U. Knoll, Arch. Exp. Veterinarmed. 1985, 39(3), 344-349.
(45) J. Hampl, I. Herzig, and J. Vlcek, Vet. Med. (Praha), 1994, 39(6), 305-313.
(46) K. D. Thiel, B. Helbig, R. Klocking, P. Wutzler, M. Sprossig, and H. Schweizer, Pharmazie 1981, 36(1), 50-53
(47) W. Wohlrab, B. Helbig, R. Klocking, and M. Sprossig, Pharmazie 1984, 39(8), 562-564.
(48) K. D. Thiel, U. Eichhorn, H. Schweizer, and R. Klocking, Arch. Toxicol. Suppl. 1980, 4, 428-430.
(49) J. Schneider, R. Weis, C. Manner, B. Kary, A. Werner, B. J. Seubert, and U. N. Riede, Virology 1996, 218(2), 389-395.
(50) J. Koziorowska and E. Anuszewska, Acta Pol. Pharm. 1994, 51(1), 101-102
(51) T. Sato, Y. Ose, and H. Hagase, Mutat. Res. 1986, 162(2), 173-178 
(52) S. Golbs, V. Fuchs, M. Kuhnert, and C. Polo, Arch. Exp. Veterinarmed. 1982, 36(2), 179-185)
(53) T. Juszkiewicz, M. Minta, B. Wlodarczyk, B. Biernacki, and J. Zmudzki, Acta Pol. Pharm. 1993, 50(4-5), 383-388.
(54) D. Vaughan and R. E. Malcolm, Plant Soil Sci. 1985, 16, 1-443
(55) N. Senesi, Y. Chen, and M. Schnitzer, Soil Biol. Biochem. 1977, 9, 397-403)
(56) S. Pompe, K. Heise, and H. Nitsche, J. Chromatogr. A, 1996, A723(1), 215-218
(57) R. S. Cameron, B. K. Thornton, R. S. Swift, and A. M. Posner, J. Soil Sci. 1972, 23(4), 394-408
(58) G. Tollin and C. Steelink, Biochim. Biophys. Acta, 1966, 112(2), 377-379
(59) I. Arsenie, H. Boren, and B. Allard, Sci. Total Environ. 1992, 116(3), 213-220
(60) H. -R. Schulten and M. Schnitzer, Soil Sci. 1992, 153(3), 205-224
(61) B. Kosinkiewicz, Acta Microbiol. Pol. 1977, 26(4), 387-392
(62) M. A. Curtis, A. F. Witt, S. B. Schram, and L. B. Rogers, Anal. Chem. 1981, 53, 1195-1199
(63) M. Susic and K. G. Boto, J. Chromatogr. 1989, 482(1), 175-187
(64) H. -R. Schulten, G. Abbt-Braun, and F. H. Frimmel, Environ. Sci. Technol. 1987, 21(4), 349-357;
(65) C. Sorge, R. Mueller, P. Leinweber, and H. R. Schulten, Fresenius' J. Anal. Chem. 1993, 346(6-9), 697-703
(66) F. J. Vila, H. Lentz, and H. D. Ludemann, Biochem. Biophys. Res. Commun. 1976, 72(3), 1063-1070
(67) R. Klocking, J. Chromatogr. 1973, 78, 409-416
(68) R. L. Wershaw, Environ. Health Perspect. 1989, 83(11), 191-203
(69) R. R. Engebretson and R. von Wandruszka, Environ. Sci. Technol. 1994, 28, 1934.
(70) T. H. Mourey, S. R. Turner, M. Rubinstein, J. M. J. Frechet, C. J. Hawker, and K. L. Wooley, Macromolecules 1992, 25, 2401-2406.
(71) R. Osterberg and K. Mortensen, Radiat. Environ. Biophys. 1994, 33(3), 269-276.
(72) K. Murray and P. W. Linder, J. Soil Sci. 1983, 34, 511-523.
(73) M. Robert-Gero, C. Hardisson, L. Le Borgne, and G. Pignaud, Ann. Inst. Pasteur (Paris) 1966, 111(6), 750-767
(74) R. Klocking, B. Helbig, and associates: R. Klocking, B. Helbig, and P. Drabke, Pharmazie 1977, 32, 297
(75) M. Cushman, P. Wang, S. H. Chang, C. Wild, E. De Clercq, D. Schols, M. E. Goldman, and J. A. Bowen, J. Med. Chem. 1991, 34(1), 329-337
(76) R. E. Hampton and R. W. Fulton, Virology 1961, 13, 44-52
(77) R. E. Hampton, Phytophathology 1970, 60, 1677-1681)

1 Eylül 2010 Çarşamba

HUMATA 12 ve HUMATA LEO (HUMİK ASİT) - Toprak Düzenleyici


 
HUMATA 12 (1 L)  HUMATA 12 (5 L)  HUMATA 12 (20 L)
35 TL/adet             75 TL/adet          185 TL/adet

* Kargo dahil
* Vergi dahil

      HUMATA LEO 25 KG (LEONARDİTE CEVHERİ)
  
Fiyatı60 TL/çuval       

* Vergi dahil
* Kargo dahil


Humİk asİtlerİn toprak düzenleyİcİ olarak ÖZELLİKLERİ

Fiziksel olarak:
  • Toprağın su tutma kapasitesini artırır.
  • Toprağın havalanmasını sağlar.
  • Toprağın işlenebilirliğini artırır
  • Kuraklığa karşı mukavemet sağlar.
  • Toprağı kırıntılı yapar. Toprak erozyonunu azaltır.
Kimyasal olarak:
  • Suda çözülebilen inorganik gübreleri kök bölgesinde tutar ve onları bitkilere ihtiyaç duyulduğu zaman serbest bırakır.
  • Bitki besin elementlerini bitkilerin alabileceği formda geçirir.
  • Yüksek iyon değişim kapasitesine sahiptir.
  • Kayaların ve minerallerin bozulmasında katkı sağlar.
  • Toprağın tamponlama (pH dengesini ) artırır.
  • Alkali şartlarda iyonlarını şelatlar.
  • Bitki gelişimi için gerekli olan hem organik hem de inorganik maddece zengindir.
Biyolojik Olarak:
  • Hücre bölünmesini ivmelendirerek bitki gelişimini hızlandırır.
  • Kök sistemindeki gelişim oranını ve kuru madde verimini artırır.
  • Tohumun çimlenmesini hızlandırır.
  • Bitkilerin vitamin içeriğini çoğaltır.
  • Bitki zarlarının geçirgenliğini artırır; bitki besin elementlerinin yapraktan alımını kolaylaştırır.
  • Kök gelişimini özellikle boylamasına sağlar.
  • Kökün hava almasını sağlar.
  • Yosun ve mayalar gibi arzu edilen toprak mikro-organizmalarının yaşamasını ve gelişmesini sağlar.
  • Fotosenteze yardım eder.

LİSANS BELGESİ


TESCİL BELGELERİ




HUMATA 12 ANALİZ SERTİFİKASI




İletişim: info@humat.com.tr
Tel: 0 262 581 55 15

13 Aralık 2009 Pazar

HUMİK MADDE VE HAYVANCILIK



OLVİT doğada hayvan vücudunda ve hayvansal ürünlerde kalıntı ya da herhangi bir kirliliğe yol açmayan ve hem kanatlı hem de büyükbaş hayvanlarda verim arttırıcı özellikleri bilimsel çalışmalar ile kanıtlanmış doğal kaynaklı bir yem katkı maddesidir.
BİLEŞİMİ
Humik, Fulvik, Hematomelanik ve Ulmik Asitler; Humin; Arjinin; Histidin; İzolosin; Losin; Lisin; Metionin; Sistin; Kalsiyum; Fosfor; Sodyum; Bakır; Demir; Mağnezyum; Çinko; Selenyum.
ETKİLERİ
OLVİT doğal bir ürün olmakla birlikte hayvan ve insan sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisi yoktur. Aşağıdaki etki yolları ile tüm verim arttırıcı ürünlerden ayrılmaktadır ve bu etkiler ülkemizin saygın üniversitelerindeki başarılı bilim adamlarınca yürütülen çalışmalarla hatta kanatlı sektörü sahalarındaki entegrasyonlarımızın raporları ile ispatlanmıştır.
     · Biofilm etkisi
     · Güçlü immün sistem etkisi
     · Antirezorbtif ve adsorptif etki
     · Patojenlere karşı anti-mikrobiyal etki
     · Anti-viral etki

OLVİT bu etkileri sonucunda,
Ruminantlarda (Büyükbaş ve küçükbaşlarda)
· Performansı artırır.
· Büyümeyi teşvik eder.
· Karkas artışında olumlu etkileri vardır.
· Bağırsak sağlığına gelişmesine yardımcı olur.
· Hücre duvarının geçirgenliğini artırır. Bu artan geçirgenlik hücreler ve kemiklerdeki    minerallerin taşınmasının kolaylaşmasına izin  verir.
· Kalfikasyonu geliştirir.
· Vücutta yaşamı destekleyen mineralleri taşır, toksik metalleri yakar ve vücuttan uzaklaştırır.
· Hayvanların bağışıklı işlevlerini geliştir.
· Ölüm oranlarını azaltıcı etki gösterir.
· Süt oranını ve kalitesini arttırır.

OLVİT doğada,hayvan vucudunda ve hayvansal kalıntı yada herhangi bi kirliliğe yol açmayan verim arttırıcıdır.
Etlik Piliçlerde
· Et üretiminin ve kalitesinin artışı,
· Ortalama canlı ağırlıkta artış,
· Yem dönüşüm oranında ve yemden yararlanmada artış,
· Hastalıklara karşı direnç artışı,
· Klimatik değişikliklere adaptasyon,
· Mortalitede azalma,
· Aşı, gaga kesimi, kirli hava, taşıma, sıcaklık ve diğer stres faktörleri tarafından oluşturulan olumsuz etkilerin giderilmesi,
· Kümeslerde amonyak kokusunun giderilmesi,
· Karaciğer ve böbrek rahatsızlıklarının giderilmesine destek olma,
· Hayvanlardaki kemik doku gelişimine destek olma ve eklem problemlerini azaltma,
· Eklem problemlerinde azalma,
· Yağlı karaciğer sedromunda azalma,
· Besi performansında ve bağırsak mikroflorasında olumlu etkileri görülmektedir.

Olvit’in; kesim ve kesim sonrası et kalitesi parametrelerine olan etkileri incelenmiş ve endüstri ve tüketim açısından olumlu sonuçlar elde edilmiştir.
Yumurtacı tavuklarda
      · Yumurta verimiyle kalitesini arttırma, yumurta kabuk oluşumunu destekleme ve kalitesini iyileştirme,
       · Yem dönüşüm oranında ve yemden yararlanmada artış,
       · Hastalıklara karşı direnç artışı,
       · Klimatik değişikliklere adaptasyon,
       · Mortalitede (ölümlerde) azalma,
     · Aşı, gaga kesimi, kirli hava, taşıma, sıcaklık ve diğer stres faktörleri tarafından oluşturulan olumsuz etkilerin giderilmesi,
      · Kümeslerde amonyak kokusunun giderilmesi,
      · Karaciğer ve böbrek rahatsızlıklarının giderilmesine destek olma,
      · Yağlı karaciğer sedromunda azalma,
      · Yaşlı tavuklarda; uzun süren verim dönemi,
      · Yumurta yağ asidi kompozisyonunda olumlu etki,
      · Yumurta kolestrolünde düşme,
      · Kan serum parametrelerinde; protein ve kolestrol düzeylerinde etkileri gözlemlenmiştir.

OLVİT kalsiyum metabolizmasına olan olumlu etkileri sonucunda kaliteli yumurta kabuğu oluşumunu sağlar.
KULLANIM ŞEKLİ
Normal Biyoregülatör olarak                      Riskli durumlarda
Broylerlerde                : 500 cc./ton suya    Broylerlerde                : 750 cc./ton su
Damızlıklarda              : 500 cc./ton suya    Damızlıklarda              : 750 cc./ton su
Yumurta tavuklarında : 600 cc./ton suya    Yumurta tavuklarında   : 1000 cc./ton su


Humik asitler hayvan yemlerinde bir katkı maddesi olarak başarıyla kullanılabilmektedir. Dünya çapında yapılan çeşitli araştırma denemelerinin tümü, humik asitlerin organik bir yem katkı maddesi olarak kullanımı ile ilgili olumlu sonuçlar göstermiştir. Hayvanların et ağırlıklarındaki artışlar, ileri büyüme oranları, yenilen yemin yüksek ete dönüşüm oranları ve hastalıklara karşı daha güçlü direnç sağlaması bu çalışmaların ortak sonuçlarıdır. Hayvanların, özellikle de genç hayvanların bağışıklık fonksiyonunu geliştirerek, humik asitler enfeksiyonel hastalık ve ishal vakalarını azaltmaktadır. Humik asitler tamamen doğaldır. Humik asitlerin hayvan yemlerinde kullanılması, herhangi bir antibiyotik kalıntısı veya mikrobiyal direnç olasılığını dışlar. Eş zamanlı olarak, daha yüksek bir gıda dönüşüm oranı ve hayvan tarafından azot emiliminin artması sonucunda, azotlu atıklar ve koku azalır.

Tüm dünyada hayvancılığın seri üretiminin arttırılması, hayvanların doğası, yani hayvanların doğal gelişimi ve bağışıklık sistemleri üzerinde istenmeyen etkiler meydana getirmiştir. İlk önce vitaminler, daha sonra antibiyotikler ve son olarak hormonlar, hayvansal üretimde büyüme destekleyici olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır. Ancak son zamanlarda, bu gibi büyüme destekleyicilerinin hayvan ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri, gerçek yaşamdaki vakaların yanı sıra çeşitli çalışmalarla kanıtlanmıştır. Sonuç olarak, şu anda herhangi bir çevresel veya kalıntı sorunu yaşamadan doğal büyüme destekçileri için yeni bir araştırma bulunmaktadır.

Tüketici baskısının artması ve özellikle antibiyotiklere karşı mikrobiyal direncin artmasıyla ilgili endişelerin bir sonucu olarak, son zamanlarda ülkemizde hayvan yemlerinde antibiyotik büyüme promotörlerinin kullanımı yasağı düşünülmeye başlanmıştır. Avrupa Parlamentosu, 19 Haziran 2018'de yayınlanan bir basın açıklamasında, antimikrobiyal direncin yayılmasını önlemek için ilaçlı hayvan yemi üretmek, satmak ve kullanmak konusunda daha sorumlu davranılması için yeni kurallar getirmiştir.

Dirençli organizmaların gelişimi nedeniyle antibiyotik cephanelerinin tükendiğine dair önemli kanıtlar vardır. Antibiyotiklere dirençli hale gelen mikroorganizmalar arttıkça, tedavi edilemeyen enfeksiyöz hastalıkların yeniden dirilme riski de artar. Antibiyotiklerin yalnızca insan tıbbında değil aynı zamanda hayvan beslenmesinde de kullanılması gıda kaynaklı hastalıklarda antibiyotik direncinin ana nedenidir.

Günümüzde hayvancılıkta kullanılan antibiyotiklerin yaklaşık % 80'i hasta hayvanları tedavi etmek için kullanılmamakta, sadece tavukların ve ineklerin verimli bir şekilde büyümesini sağlamak için kullanılmaktadır.

Antibiyotiklere benzer şekilde, hayvan yemlerinde hormon kullanımı, hayvan ürünlerinde bırakılan kalıntılar yoluyla insan sağlığı üzerinde de doğrudan etkiye sahip olabilir. Bugün itibariyle, bu etkiler henüz tam olarak çalışılmamıştır.

Piyasada, antimikrobiyal madde veya hormon içermeyen oldukça fazla sayıda hayvan yemi katkı maddesi bulunmaktadır. Bunlar, temel olarak probiyotikler, prebiyotikler, bitki özleri ve halihazırda AB'nin antibiyotik yasağını takiben ilginin canlanmasına neden olan organik asitlerdir. Bununla birlikte, bu maddeler, hayvan sağlığı ve büyümenin teşviki üzerindeki etkileriyle ilgili bazı açıklar getirmektedir.

Probiyotikler, sindirim sisteminin doğal mikroflorasına faydalı mikroorganizmalar sağlamaktan başka bir aktiviteye sahip değildir. Prebiyotiklerin yararı, mikrofloranın gelişimini desteklemekle de sınırlıdır. Hem probiyotikler hem de prebiyotiklerin, hayvanların immün sistemi üzerinde kanıtlanmış herhangi bir etkisi veya gastro-intestinal sistemin mukoza zarı üzerindeki ilave etkileri yoktur. Ayrıca patojenlere karşı antibakteriyel veya virüloidal etkileri de yoktur. Çeşitli performans çalışmaları, hem probiyotiklerin hem de prebiyotiklerin hayvan büyümesi üzerinde önemli herhangi bir etki göstermediğini göstermiştir.
Bitki özlerinin sindirim sistemi için faydalı olduğuna inanılmaktadır, ancak bunların çalışma mekanizmaları tam olarak bilinmemektedir. Organik asitler, büyüme promotörleri yerine koruyucu ajanlar olarak daha iyi sonuçlar vermektedir.

Hayvan Yemi Bileşeni Olarak Humik Asitler

Humik asitlerin hayvan yemlerinde kullanılması, hayvan sağlığı ve büyümesi için bir takım avantajlar sağlamaktadır. Humik asitler patojenik bakteri büyümesini ve küflerin büyümesini inhibe eder, böylece mikotoksin seviyelerini azaltır. Protein sindirimini ve kalsiyum ile iz element kullanımını arttırırlar. Humik asitler bağırsak sağlığını, besin emilimini, beslenme durumunu ve hayvanlarda bağışıklık tepkisini iyileştirir.

Humik asitler ayrıca, bağırsakta optimum pH'ı koruyarak daha az nitrojen atılımı ve daha az koku ile sonuçlanan diyet sindirilebilirliğini geliştirir. Sindirilebilirliği ve besin kullanımını artırarak, humik asitler hayvanların mide ve bağırsak koşullarını iyileştirir. Bundan, humik asitlerin fiziksel ve finansal performansı iyileştirmenin yanı sıra, sindirilebilirliği artırarak çevre üzerinde de olumlu bir etkisi olduğu sonucuna varılmıştır.

Antiobiyotiklerin humik asitlerle değiştirilmesi, hayvan yeminde büyüme promotörü olarak hayvanların performansında herhangi bir kayba neden olmaz. Aksine, performans faktörleri (günlük canlı ağırlık, yem alımı, besin dönüşüm oranı ve dışkı gevşemesi) hayvanlarda önemli ölçüde geliştirilmiştir.


Testler, humik asitlerin hayvansal yem katkı maddesi olarak kullanılmasının, süt ineklerinde süt üretiminin ve tereyağı yüzdesinin artmasına yol açtığını göstermiştir. Humik asitlerin kullanılması ayrıca gelişmiş yem verimi, azalan yem maliyetleri, uçucu popülasyonu azalttığı ve böcek kontrolü için azalan maliyetlerle sonuçlandığı bildirilmiştir. Ayrıca buzağların sütten kesim ağırlıklarının arttığı ve süt ineklerinde daha hızlı kilo alımlarının olduğu rapor edilmiştir. Genel olarak, humik asitler hayvanın ısı gibi stres faktörlerine karşı direncini arttırdığı gözlemlenmiştir.

Humik asitlerin hayvanlar üzerindeki en faydalı etkilerinden biri, hayvanlarda bağışıklık sistemini geliştirmesidir. Hayvandaki bağışıklık fonksiyonlarını geliştiren humik asitler, ishal ve diğer sindirim rahatsızlıklarının görülme sıklığını önemli ölçüde azaltır ve hayvanın E.coli gibi patojenlere karşı savunmasını geliştirir.

Humik Asitlerin Hayvanlar Üzerindeki Gözlenen Etkileri

Mukoza zarının kaplanması ve kanamayı önleyici etkisi

Humik asitler, mide-bağırsak sisteminin mukoz epiteli üzerinde enfeksiyonlara ve toksinlere karşı koruyucu bir film oluşturabilir. Humik asitlerin makrokolloidal yapısı, mide ve bağırsak mukozasında, periferik kılcal damarlarda ve hasarlı mukoza hücrelerinde iyi bir koruma sağlar. Bu işlem sonucunda toksik metabolitlerin emilimi, özellikle enfeksiyonlardan sonra, hayvan yemlerinde zararlı maddelerin kalıntıları durumunda veya yeni yemlere geçildiğinde azalır veya tamamen önlenir. Ayrıca, humik asitler bağırsaktan aşırı su kaybını önlemeye yardımcı olur.

Antibakteriyel ve virusidal etkiler

Humik asitler özellikle katalizör yollarla proteinlerin ve mikropların karbonhidratlarının metabolizmasını etkileme kabiliyetine sahiptir. Bu, bakteri hücrelerine veya virüs partiküllerine karşı doğrudan yıkıcı bir etkiye neden olur. İkinci bir mekanizma, enfeksiyöz mikropların yüksek moleküler protein fraksiyonlarının (toksinler) interiyonik bağlarıyla ilgilidir. Mukoza zar hücrelerinin fizyolojik süreçleri üzerindeki toksik etkileri önemli ölçüde zayıflatılabilir veya hatta tamamen bloke edilebilir.

İltihap önleyici Etkileri

Humik asitlerin dermal, oral veya deri altı uygulaması iltihaplanma üzerine inhibe edici etkilere yol açar. Enflamasyonu engelleme yeteneği, humik asitlerde bulunan flavonoid grupları ile ilişkilidir.

Antirezorptif (emilimi engelleyen) ve adsorptif (yüzeysel yapışma) etkileri

Yüksek moleküler humik asitler mide-barsak kanalında neredeyse enteral uygulamanın hemen ardından (kendi kendine emilim yoktur) kaldıklarından, antiresorptif ve adsorptif etkiler ihtiyaç duyuldukları sindirim sisteminde meydana gelir. Öncelikle katyonoid noeksler (protein toksinler, toksik maddeler) sabittir, rezorpsiyonları önemli ölçüde azalır veya hatta tamamen önlenir. Humik asitlerin adsorpsiyonu yalnızca fiziksel ve kimyasal reaksiyonları değil aynı zamanda kompleks oluşum ve iyon değişimini de içerdiğinden, saf fiziksel adsorbanlara kıyasla daha yoğun ve dinamiktir.

Bağışıklık sistemi üzerindeki etkiler

Humik asitler vücudun direnç kuvvetlerini uyarır ve fagositoz aktivitesinde bir artışa yol açar. Humik asitlerin fenolik bileşenlerinin (gruplarının) indükleyici etkisinin immünolojik etkilerden sorumlu olduğuna inanılmaktadır.

Humik asitler bağırsak florasını stabilize eder ve böylece besin maddelerinin hayvan yemlerinde daha iyi kullanılmasını sağlar (daha iyi yem verimi). Bu, hayvana verilen yem miktarını arttırmadan hayvanın canlı ağırlığında bir artışa neden olur.
...................................................................................


Humik asit ve sodyum humat tuzları hakkında


RAPOR ÖZETİ


(EMEA’ nın (Tıbbi Ürünler Alanında Değerlendirme Yapan Avrupa Ajansı) Veteriner İlaçları ile alakalı Komitesi tarafından hazırlanmıştır.)

1-      Hümik asitler organik maddelerin, özellikle bitkilerin bozulması ile oluşan bileşikler sınıfının adıdır. Hümik asitler içme suları, toprak ve linyitin doğal parçalarıdır. Bu organik asitler periferik (çevresel) yan zincirler ve izo- ile heterosiklik yapılar içeren bir poliaromatik  merkezli üç boyutlu makromoleküler moleküllerdir. Hümik asitler belirli şartlarda linyit kömüründen ekstrakte edilmektedir. Ortalama moleküler kütlesi 20000 ila 150000 daltondur. Hümik asitler,  %55±10 oranında konsantre hümik asit ve hümik asit-demir (II)-karboksimetil selüloz kompleksli humocarb içermektedirler. Hümik asitler ishal, hazımsızlık ve akut zehirlenme gibi hastalıkların tedavisi için 500-2000 mg/kg ca (canlı ağırlık) olarak atlarda, geviş getiren hayvanlarda, domuzlarda ve kanatlılarda kullanılmaktadır. Hümik asitler bağırsağın mukozası üstünde koruyucu bir etki için gayret sarf ederler. Ayrıca anti-mikrobiyal (mikrop önleyici), emici (adsorptif), anti-toksik (zehirlenmeyi önleyici) ve anti-filojistik (iltihabı azaltan) özelliklere sahiptirler. İnsanlarda kullanılmamaktadır.
2-    Hümik asit ve sodyum tuzunun 1 mg/kg ca olarak tavşanın kas yapısına enjeksiyonu sonucu, kan sistemi (hematolojik) parametrelerine ve kandaki glukoz konsantrasyonuna bir etki yapmadığı anlaşılmıştır. Fakat plazmadaki albümin/globülin (gamma globülin miktarının yükselmesi) oranını etkilemiştir.
3-     Ağız yolu ile uygulamadan sonra hümik asitlerin bağırsaktan alınması çok az olmuştur. Farenin izole edilmiş gastrointestinal bölgesinde hümik asitin alınma oranı %0.05-0.072 den daha az olmuştur.
4-      Hümik asitler ağız yolu ile alındıklarında zehirleme özelliği azdır. Farelerde LD50 değeri 11500 mg/kg ca’dır. Fakat farelerde parenteral yolla (deriden veya mukoza  zarından) ve tavşanlarda 163.5-205.8 mg/kg ca olarak karın zarından (peritondan) verildiği zaman zehirlidirler.
5-  Farelerde 30 günlük zehirlilik çalışmalarında 100 mg/kg ca/gün konsantre hümik asitin ve onun sodyum tuzlarının oral doz seviyeleri hayvanın hareketlerinde olumsuz bir tavra ve klinik rahatsızlıklara sebebiyet vermemiştir. Aynı sonuçlar köpeklere de 300 mg/kg olarak 90 gün boyunca uygulanarak elde edilmiştir. Konsantre hümik asitlerin 90 gün boyunca 1000 mg/kg ca/gün olarak yemle verilmesi ile fare ve tavşanların gastrointestinal bölgesindeki pH değerleri üzerine olumsuz etkisi olmamıştır.
6-     10 adet hamile fare grubu oral olarak 5000 mg/kg ca/gün dozla hamileliğin 5-17 ci günlerinde veya 1000 mg/kg ca/gün doz ile hamileliğin 5 ila 9 cu günlerinde ve 11 ila 15 ci günleri arasında test edilmiştir. Herhangi bir teratojenik (ceninin anormal gelişimi) etki gözlenmemiştir. Hamileliğin 5-17 ci günleri, 5 ila 9 cu günleri ve 11 ila 15 ci günleri arasında 50 mg/kg ca/gün olarak karın zarından verilen hümik asit dozundan sonra emilme oranı negatif kontroldeki %3.2 değerinden çok yüksek (%13,2-13,6) çıkmıştır. Herhangi bir teratojenik etki gözlenmemiştir.
7-   Konsantre hümik asitin (50 to 150 mg/ml) ve sodyum humatın (500 to 15000 mg/ml) dozlarda kullanılması çift insan fibroblastındaki (kollojen-i.e.,deri dokusu tarafından üretilen protein- sağlayan başlangıç hücreleri) veya bebek hamster ve tavşanların böbrek hücrelerindeki ani sapmaların (aberration) artmasına sebebiyet vermemiştir. Her iki formül de %0.1-%0.5 oranlarında metabolik aktivasyonun hem varlığında hem de yokluğunda Salmonella typhimurium TA98 ve TA100’daki mutajenik harekete neden olmamıştır. Buradan şu sonuca varabiliriz: Hümik asitler mutajenik (değişime sebebiyet verme kabiliyeti) değildirler.
8-   Kansere sebebiyet verip vermediği üzerine herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Böyle bir veri ihtiyaç duyulmamasının sebebi ise kullanılan bileşiklerin uzun dönem uygulamalarında kanserojen potansiyel göstermemeleri ve yine kullanılan test yöntemlerinde mutajenik harekete neden olmamasıdır.
9- Kalıntı çalışmalarında domuzlara ağızdan 30 gün boyunca 500 ve 2000 mg/kg ca/gün humocarb ve konsantre hümik asit (16:1 oranında) verilmiştir. Aynı karışım koyunlara 1000 ila 2000 mg/kg ca/gün olarak verilmiştir. Çalışmalar neticesinde fotometrik metotla (algılama limiti: 10-50 mg/ml) herhangi bir hümik asite kan plazmasında, karaciğerde, kaslarda ve böbrekte rastlanmamıştır. Fakat analitik metotların yetersizliği nedeni ile sonuçlar sınırlı bir anlam taşımaktadır.

SONUÇLAR VE TAVSİYELER

Annex II of Council Regulation (EEC) No 2377/90’daki maddeleri kapsaması için Komitenin sunduğu kriterlerin ışığı altında şu sonuçlara varılmıştır:
·  Hümik asitler içme suyuna konulduğu sürece insan diyetinin (beslenmesinin) bir parçasıdırlar.
·       Hümik asitler çok düşük oral toksisitiye (ağız yolu ile zehirlenmeye) sahiptirler.
·         Hümik asitler ağız yolu ile alınımlarında zayıf bir biçimde emilmektedirler.
·         Hümik asitler sık olmayan ve düzensiz tedaviler için kullanılmaktadır.

Komite hümik asitler ve sodyum tuzları (sodyum humat) için MRL (Maksimum Kalıntı Limiti) tesis edilmesine ihtiyaç duymayacağı neticesine varmıştır. Komite, Annex II of Council Regulation (EEC) No 2377/90’daki maddeleri kapsamasını aşağıda tabloya tavsiye etmektedir:

Farmokolojik olarak aktif maddeler
Hayvansal türler
Diğer yiyecekler
Hümik asitler ve sodyum tuzları (sodyum humat)
Türleri üreten tüm gıdalar
Sadece ağız yolu ile kullanım

KAYNAK
The European Agency for the Evaluation of Medicinal Products Veterinary Medicines Evaluation Unit
London, 22 September 1998. Doc. Ref : EMEA-V-PHJ-wip-33711-1998

.............................................................................................................................
..................................................................................................................................

..................................................................................................................................
........................................................................................................................

Humik Asitlerle Süt ve Yağ Verimi Artışı Üzerine Yapılmış Bir Çalışma 


........................................................................................................

HUMİK ASİTLER VE AFLATOKSİN


.....................................


HUMİK MADDE VE MİKOTOKSİN


...............................

Ayrıca, "US8828465B2 Mycotoxin binder" patenti de bu konu ile alakalıdır (https://patents.google.com/patent/US8828465B2/en).



........................................




........................................






........................................


........................................


........................................


........................................


...................................................



Dr. Mümin Dizman tarafından hazırlanmıştır.

COVİD-19'e Karşı Humik Asit

HUMİK ASİTİN INTRANAZAL SPREY ÇALIŞMALARI SÜRÜYOR... Kovid-19'un %70 civarında burundan insan vücuduna geçtiği bilinmektedir. Güçlü bir ...